GÖĞÜ BİRLİKTE KUCAKLAYALIM
Yusuf KÖSE
Son yıllarda, ülkemizde, dinci
gericiliğin artmasına koşut olarak kadına yönelik şiddetinde artmasıyla, kadın
sorunu ve kadının bu şiddetten kurtuluşu sorunu da sıkça tartışılır oldu. Tartışmalar
ve tartışılan ana soruna karşı mücadeleler olumlu olmasına karşın, bazan ise,
sorun bireyselleştirilerek, toplumsal köklerinden, yani, bu sorunu doğuran
üretim ilişkilerinden koparılarak ele alınıyor. Bu da tartışmaları ve bu sorunu
ortadan kaldırma mücadelesini güdükleştiriyor ve sorunu yaratan esas kaynağın
görülmesini bulanıklaştırıyor.
Erkek şiddetine maruz kalan
kadının öncelikle düşman olarak, kendisine direkt şiddet uygulayan erkeği
görmesinden doğal bir şey olamaz. Soyutlama yapmadan direkt somuta
yönelindiğinde, kadın, karşısında erkeği görecektir. Bu anlamda da, evdeki
erkeği, bir şiddet aracı, mekanizması,
uygulayıcısı olarak kadının karşısına çıkaran toplumsal sistemin niteliği,
böylece kendini arka plana atarak gizlemiş olacaktır.
Kadın, kendisine şiddet
uygulayan olarak uzaktaki erkeği değil, birebir ilişki içinde bulunduğu, kendine
en yakın erkeği, babasını, kocasını,
kardeşini, erkek akrabasını ve sevgilisini görüyor. Çünkü, kadına en fazla
şiddet uygulayanlar (sınıfsal boyutundan soyutlarsak) buradan, yakından geliyor.
Diğer şiddet uygulayıcısı erkekler, yani uzaktakiler ise ikinci planda kalıyor.
Şiddetin boyutunun ve çeşidinin
çok olduğunu belirtmeden geçmeyelim. Küçümsemekten, dikkate almamaktan,
mobbingten, tacizden tutunda öldürmeye kadar varan sistematik şiddet sistemi
vardır.
Erkek, kadını özel mülkiyeti
olarak görür. Kadın onun malıdır, ama o kadının malı değildir. Kapitalist
sistemde mal (meta) nedir? Alınıp-satılan bir şeydir. Ona sahip olan malı
istediğine satar, istemediğine satmaz ya da o mal üzerindeki bütün yaptırımlar
onun hakkıdır. O sadece bir mal değil aynı zamanda bir "değişim değeri var" şekliyle de ele alınır. Buna kimse karşımaz. Malın ise hiç bir hakkı yoktur, mal
sahibine aittir. Erkeğe bu hakkı veren, onu böylesi bir düşünceye iten,
düşünceden öte egemenlik eylemine ve şiddetine iten esas neden nedir? En yalın
söylemle: Özel mülkiyet ilişkisidir.
Bunun daha basit anlatımı;
toplumsal egemenlik erkeklerin eline geçmiştir. Kadın köleleştirilmiştir.
Erkeğin ilk özel mülkiyeti kadın olmuştur. Gerisi ise günümüze kadar uzanan
karmaşık bir o kadar da açık bir tarihsel süreçtir.
Erkek bunu neden uygular?
Erkeği bu şiddete iten nedir? sorusuda sorulduğunda, karşımıza sistem, daha
genel anlamıyla topluma damgasını vuran toplumsal üretim biçimi ve üretim
ilişkisidir. İşte, günümüzde, yani, kapitalist sistem içinde, kadın-erkek
ilişkisine bu açıdan ele alıp değerlendirmek gerekiyor. Çünkü, kadını kendi
özel malı olarak gören işçi-emekçi erkek, kendiside üretim araçlarının
sahibi olan patronun malıdır.
Özel mülkiyet ilişkilerinin
tarihsel boyutu ve süreci ise, kadının özgürlüğünün erkek tarafından gasp
edilmesiyle, toplumsal üretim ilişkilerinin komünal üretim ilişkilerinden özel
mülkiyet üretim ilişkilerine geçmesiyle olmuştur. Böylece, sınıfsız anaerkil toplumsal
ilişkiler tasfiye edilerek yerine egemenliği ele geçiren erkeklerin ataerkil
ilişkilerine (özel mülkiyetçi sömürü sistemine) geçilmiştir. Bunun adı, sınıflı
toplumdur. Artık sınıflı toplumda sadece ezilen kadın değil, topluma egemen
olanların dışında bütün insanlar (kadın ve erkek) ezilmiştir. Kısaca toplum
esas olarak ikiye ayrılmışttır: Ezenler ve ezilenler!
Bugün, en gelişmiş Batı
ülkelerinden en geri bıraktırılmış Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkelerine
kadar, kadın olduğu için kadına yönelik şiddet devam etmektedir.
Kadına yönelik şiddetin,
temelinde özel mülkiyet ilişkileri, toplumun sınıflara bölünmesinin getirdiği
egemenlik ilişkileri yatmaktadır. Bu görülmeyip, kadına yönelik şiddeti birey
anlamında salt erkeğe indirgemek, şiddetin kaynağını saptırmak, vurulması
gereken yere vurmamak olur. Ne yazık ki, bu anlayış, güçlü bir şekilde
varlığını sürdürmektedir.
Topluma egemen olan burjuvazi,
sömürü ilişkilerinden kaynaklı kadına yönelik şiddetin kaynağını, sömürücü
toplum olduğunu, yani kendi egemenlik sistemi olduğunu gizlemek için, sorunu sınıfsal
temelinden kopararak erkek-kadın arasındaki çelişmeye dayandırmaya çalışıyor.
Kadına şiddet uygulayan erkeğin kapitalist özel mülkiyet ve sömürü
ilişkilerinden kaynaklandığını gizlemek istiyor.
Evde erkeğin kadına uyguladığı
şiddet, aysbergin suyun üstünde olanı kadardır. Esas sorun suyun altında,
derinlerde olan üretim ilişkileri ve ondan kaynaklı baskılardır. Bu görülmediği
zaman, ya da salt sorun, sınıfsal özünden koparılıp, kadın-erkek ilişkisini,
erkeğin kadına uyguladığı baskıya indirildiğinde, hastalığın esas nedeni yanlış
saptanmış olur.
Erkek egemen sistem ya da
sömürücü sistem ve içinde yaşadığımız kapitalist toplumda, ezilenler sadece
kadınlar değildir. Erkekler, yani işçi sınıfı ve emekçiler olarak kadın ve
erkek ezilmektedir. En fazla baskıya, sömürüye ve şiddete maruz kalan kadınlar
olmasına karşın, erkek emekçilerde aynı baskılara maruz kalmaktadır.
Bugün, TC Cumhurbaşkanı Erdoğan;
“kadın ve erkek eşit olamaz” diyorsa, bu burjuvazinin sınıfsal bakış açısıdır. Burjuvazinin
kadına nasıl baktığının resmi ağızdan açıklanmasıdır. Kadını ikinci sınıf gören
bu burjuva temsilcileri, benzer açıklamayı Soma’da ölen işçiler içinde yapmıştı. Ezilenlerin “fıtratı”nda
sermaye birikimi için ölmek var. Burjuvazi egemenliğini böyle yürütüyor ve soruna ayen böyle bakıyor.
Bangeldeş’te, Batının büyük kapitalist tekelleri için üretim
yaparken aynı anda ölen binden fazla kadın işçiyle, Soma’da madende ölen erkek
işçilerin kaderi aynıdır. Bunları katleden sistem ve sınıf aynı sınıftır: Burjuva sınıfıdır. Kadına yönelik şiddet sınıfsaldır. Kadın ve erkek
işçilerin kurtuluşları da kendi sınıf bilincine vararak sömürücü sınıfa karşı
birlikte mücadeleden geçmektedir.
Kadınlar, erkekler tarfında
recm ediliyor. Ama kurtuluş kadını recm eden erkeği recm etmekten geçmiyor.
Recimi (recm)[1]
ortaya çıkaran özel mülkiyet ilişkilerini ortadan kaldırmak gerekiyor. Kadına
yönelik her türlü şiddete karşı mücadeleyi, tüm işçi ve emekçilere yönelik
şiddete karşı mücadeleyle birleştirip, sınıfsal bir birlik kurarak, kapitalist
sistemi ortadan kaldırmaktan geçiyor.
Sonuç olarak; kadının kurtulşu sosyalist-komünist öğlerden arındırıldığında, burjuvazinin sınıfsal egemenliği korunmuş olacaktır. Bu durumda ne ezilen kadın ne de ezilen erkek kurtulacaktır.25.14.2014
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder