24 Temmuz 2025 Perşembe

Devletin Silahlarının Gölgesinde „Terörsüz Türkiye“ Masalı

  

 


 

 

Faşist Devlet Manipülasyonu: Devletin Silahlarının Gölgesinde „Terörsüz TürkiyeMasalı


Yusuf Köse



PKK’nin silah bırkacağını açıklamasının ve sembolik silah yakma olayından sonra, bir çok küçük burjuva reformist ve burjuva liberalleri arasında, devletin artık „terör“ü gerekçe göstererek, anti-demokratik ve baskıcı davaranamayacağını ileri sürenler oldu.


Silahlar susarsa demokrasinin yolu açılır“ gibi, kapitalist toplumsal gerçekliğinden ve devlete egemen olan tekelci burjuva diktatörlüğü ve gericiliği yok sayılarak bu tür görüşler ileri sürülebiliyor.


Her şeyden önce ülkede „demokrasi“ yoksa, bu PKK’nin silahlı mücadeleye başlamasıyla oluşmadığı bir gerçektir. Sorun, PKK’nin silah bırakması değil, devletin silah bırakması gerekir. Öncelikle bu istenmeli ve bu vurgulanmaldır. PKK’nin ya da devrimcilerin silah bırakması değil, devletin silah bırkması için mücadele verilmelidir. Burjuva devleti tepeden tırnağa kadar silahlı olduğu gibi, silahlı örgütlenmesini yukarıdan aşağıya (ordu, polis, bekçi, korucu, paramiliter güçler vs.) yagınlaştırmıştır.


Türl devleti, kuruluşundan beri, işçi sınıfına, emekçilere, azınlıklara ve Kürt ulusuna karşı ceberrut bir devletti. Bu, bir niyet sorunu değil, burjuva develtinin en karakteristik özelliğidir.


Türk devletini tanımayanlar da sanırı ki, Türkiye’de PKK’den önce de demokrasi „varmış“. PKK’nin silahlı mücadeleye başlamasıyla „demokrasi“ rafa kaldırılmış(!) Bazı geçici kısa dönemler hariç.Türk devleti, burjuva anlamda, hiç bir zaman bir demokrasiye sahip olmadı.


Ayrıca belirtmek gerekir ki; Kürt ulusal hareketinin savaşının uzun sürmesini, Türk devleti istemiştir. Asgari çözümlere dahi yanaşmamıştır. Kürt Ulusal Hareketi defalarca tek taraflı „ateşkes“ ilan etmiş, barış görüşmelerine samimi olarak yaklaşmış, ancak Türk devleti, her seferinde, „barış“ değil, teslimiyet istemiştir. Yani, Kürt ulusunun en asgari ulusal demokratik haklarını tanımak istememiştir. İnsanlar kendi ana dili Kürtçeyi konuştuğu için ya tutuklanmış ya linç edilmiş ve hatta katledilmiştir. Kürt belediyelerine el konulmuş, siyasetçileri esir alınmıştır. Güncel „silah bırakma“ olayı da tek taraflıdır. Devletin verdiği bir taviz, daha ortada yoktur. Bu konuda, devletin ağzından Kürtlerin ulusal demokratik hakları lehine olumlu tek bir kelime daha çıkmamıştır. Türk devlet yetkilileri, Kürt sorununu Kürtlerin en doğal hakları olan ulusal demokratik haklarının içeren bir sorun değil, „terör sorunu“ olarak ele almışlar ve almaya devam ediyorlar.


Türk devleti, kuruluşunun hemen akabinden beri Kürt ulusunu varlığını inkar ede gelmiştir. Burjuva muhalefet partisi CHP lideri Ö. Özel’in övmekten sesinin kısıldığı TC süreci, bugünü aratan süreçlerden farklı değildi ve bir kıyaslama yapılacaksa bugünden daha baskıcıydı. 1925-1945 arası yarı-askeri faşist diktatörlüğü (ki, bu süreç tek parti faşist diktatörlüğü hakimdi ve ilerici partiler yasak olduğu gibi, devlet partisi CHP dışında, diğer burjuva partileri de yasaktı) saymasak bile, DP dönemi de aynı şekildeydi. Bunların dışında 1960, 1971, 1980 askeri cunta dönemlerinde olduğu gibi yıllarca işçi sınıfı ve emekçiler üzerinde uygulanan aşırı sömürü ve baskı ve Kürt ulusu üzerinde estirilen asimilasyon ve inkar politikalarını görmezden gelmek, büyük bir burjuva aymazlığı ve riyakarlığıdır.


Hakları gasp edilen, sömürülen ve ağır baskı koşullarında yaşamaya mecbur edilen işçi sınıfı ve emekçilerdir. Cumhuriyet’in kuruluşundan beri katliamlara, asimilasyona ve her türlü ulusal hakları gasp edilen ve hatta uzun bir dönem inkar edilen Kürt ulusuydu. Ezilenlerin ezenlere karşı silahlı olması, kötü değil, toplumsal çelişmelerin çözümü ve gelişimi için iyi bir şeydir. Bu, gerici zora karşı devrimci zorun diyalektiğidir. Burjuva devletininin (ki bu devlet, bir avuç tekelci burjuvazinin diktatörlük aracıdır) silahlanmasını, onun doğal bir hakkı görenler, işçi sınıfı ve emekçilerin ve ezilen uluslaraın silahlanmasını „terör“ olarak nitelemeleri, açık bir riyakarlıktır. Oysa, ezilen yığınların (ezilen uluslarda dahil) kendilerini silahlı ezenlere karşı silahlanmaları, kaçınılmaz ve bu onların en doğal demokratik haklarıdır.


Burjuva devletinin silahlanmasına karşı çıkmayıp, sadece işçi sınıfı, emekçiler ve ezilen uluslardan halkların silahlanmasına karşı çıkanlar demokrat olamaz. Silahlanmayı burjuva devletin temel hakkı görenlerin demokratlığı, iki yüzlü burjuva sahtekarlığıdır. Bu açık bir halk düşmanlığıdır. Işçi sınıfından yana bir tavır değil, tekelci burjuvazinin soygun diktatörlüğünün sürmesini istemektir.


Kapitalist-emperyalist sistem içinde kalıcı bir „barış“ olmayacağı gibi, silahların ebediyen susması da gerçekci değildir. Çünkü kapitalist-emperyalist sistem işçi sınıfının artı-değerine zorla el koyma ve aşırı sömürü üzerine varlığını sürdürür. Yani, kapitalizm, savaşları ve eşitsizliği sürekli üreten ve artan ölçüde geliştiren bir sistemdir. Böyle bir sistem, savaşlar olmadan yaşayamaz. Sermayenin büyümesi ve merkezileşmesinin artmasına koşut olarak saldırganlığı artar. Bugün içinde bulunuduğumuz koşullar böyledir ve bütün emperyalist devletler, aşırı silahlanarak emperyalist bir savaşa hazırlanmaktadır. Emperyalist Türk devleti de bu sürecin içindedir.


Emperyalist Türk devleti, PKK’nin silah bırakmasını, ülke içinde işçi ve emekçilerin (ve ezilen ulsuların) lehine demokratik hak ve özgürlükleri geliştirmek için değil, kendi emperyalist çıkarları ve faşist-islamcı iktidarını daha da pekiştirmek için istemektedir. Bölgede etkinliğini geliştirmek ve yayılmacılığını pekiştirmeyi amaçlıyor. Bu nedenle, „Kürtlerin hamisi biziz“ gevelemesini sık sık tekraralıyor. Buradan hareketle, silahların tek yanlı bırakılması, silahlanmayı kaçınılmaz olarak yaratan toplumsal çelişmeleri ortadan kaldırmayacaktır. Belki, bir süre, geçici olarak tek yanlı „silahların susmasını“ getirecektir. Ama, esas olarak, iktidardaki silahlı tekelci burjuva sınıfının diktatörlüğüne karşı işçi sınıfı savaşımını ortadan kaldırmayacaktır. Tersine, kapitalist çürümenin artışına bağlı olarak bu süreç daha erken bir zamanda ortaya çıkacaktır.


Ezilen Ulus Hareketlerinin Çıkmazı


Ayrıca, belirtmek gerekir ki; Kürt ulusal sorunu demokratik bir sorundur. Özgürce çözülmesi ancak ve ancak Kürt ulusunun kendi özgür iradesiyle olabilir. Bunun anlamı, Kürt ulusu özgürce ayrılma ya da birlikte kalma hakkını kullanmaya sahip olmalıdır. Bu gerçekleşmeden Kürt ulusal sorunu çözülemez. Bugün geçici olarak gerileyebilir, ama yarın yendien ortaya çıkacaktır. Yani, bu sorun hep varolacaktır. Öcalan’ın, Türk devleti ile ortaklaşan politikalarıyla, varolan temel bir toplumsal sorun ortadan kalkmaz. Öcalan kaba bir idalist olduğu için, var olan toplumsal bir gerçekliği yok sayınca yok olacağını düşünüyor. Materyalist Diyalektik soyut değil, somut gerçeklikten hareket eder.


Günümüzde ezilen ulus hareketleri hala ilerici özelliklerini bütünüyle kaybetmese de, ulusal nitelikleri gereği emperyalizmle uzalaşıcıdırlar. Ve özellikle de Marksist-Leninist dünya görüşüne sahip olmadıkları, sosyalizm perspektifiyle harket etmedikleri için, ulusal özgürlüklerini gerçek anlamda kazanma şansları yoktur. Öcalan önderliğindeki PKK’nin geldiği son nokta bunun yalın bir göstergesidir. Sorun silahları -daha ileri gidemiyordu- yakma-bırakma değil, Kürt ulusal haklarından ezen (Türk) ulus lehine vazgeçme politikasına evrilmesidir. En azından yakın bir örnek olarak bügünün Irak (Güney) Kürdistan bölgesi, uluslararası emperyalist sermayenin cenneti haline gelmiştir. Feder Kürt yönetimini elinde bulunduranlarda birer tekel sahipleridir. Güney Kürdistan’ın ulusal burjuvazisi zenginleşirken, ulusal savaşta peşmerge olarak ölenlerin geride kalanları işçileşerek ve ağır sömürü ve baskı koşulları altında yoksullaşmıştır.


Bu gerçekler, ezilen ulus proletaryasının ve emekçilerinin çıkarı, ezen ulsu paroletaryası ve emekçilerinin ortaklaştığını ve sosyalizm için birlikte mücadele etmeleri gerekliliğini bir kere daha göstermiştir. Çünkü ezilen ulus burjuvazisi önderliğinde bir mücadele, ezilen ulus işçi ve emekçilerini gerçek toplumsal kurtuluşa götürmez.


Ulusal sorunların çözümü, emperyalist sistem içinde gerçek anlamda çözülemez. Bütün dünyada işçi sınıfının sosyalizm mücadelesi başarıya ulaştığında, gerçekten o zaman, sadece o zaman, silahların hepsi teredütsüz yakılacak ve gerçek barış gelecektir. Çünkü artık silahlara gereksinim olmayacaktır, insanlık yaşamını sürdürmek için ürettiği her şey, doğayla uyum içinde, yaşamını çok yönlü zenginleştirmek için gerçekleşecektir. 24.07.2025