18 Mayıs 2025 Pazar

PKK'nin Kendini Feshetmesi

 

İbrahim Kaypakkaya'nın anısına


Newroz/ Diyarbakır 2025





PKK'nin Kendini Feshetmesi


Yusuf Köse


Önce Bahçeli ve ardından Öcalan ve daha sonra ise PKK, “kendini fesh ettiğini ve silahlı mücadeleyi bıraktığını” açıkladı. Öcalan sorunu net ortaya koydu. “Sayın Bahçeli ve Sayın Erdoğan'ın paradigması doğrultusunda yeni sürece katkı sunmak istiyorum” diyerek, devletin isteği doğrultusunda hareket edeceğini bir kere daha yinelemiş oldu. Yakalanıp Türkiye'ye getirldiğinde de “devlete hizmet etmek istediğini ve devletin kendisinden yararlanmasını” istediğini defalarca tekrarlamıştı.


Öcalan'ın, Türk devletine hizmet paradigmasında bir değişiklik yok. O, bölgede (Ortadoğu'da) Türk devletinin etkin olmasını canı gönülden istiyor. PKK yönetimi, Öcalan'ı bugüne kadar olduğundan çok değişik bir şekilde kendi kitlesine aktardı ve tanıttı. Adeta bir tanrı yarattı ve daha sonra yarattığı tanrının ilk kurbanı kendisi oldu. Küçük burjuva ulusalcı düşünce tarzının kendi düşmanına hizmete dönüşen diyalektiğinin doğal bir sonucudur bu.


Halil Gündoğan yoldaşımın da sık sık vurguladığı gibi; Bahçeli, Erdoğan ve Öcalan, “Kürdistan'ı da içeren büyük Türkiye hayali” çerçevesinde anlaştılar denebilir.1 Bu nedenle, dışişleri bakanı H. Fidan; “Kürtlerin hamisi biz oluruz” demekte ısrar etmesi boşuna değil. Türk emperyalist burjuvazisi, Ortadoğu'ya yayılması önünde engel olarak gördüğü bir hareketi etkisiz hale getirmesi, ve özellikle kendi çıkarları doğrultusunda bir güç haline getirmesi halinde, Öcalan'ı “Türk siyasetinin gelmiş geçmiş en büyük Türkü” yapmakta bir sakınca görmeyecektir.


PKK'ye Silah Bırakmaya Götüren Koşullar


PKK'nın silah bırakması bugünün koşullarında kaçınılmazdı, çünkü koşullar çok değişti. Bunları, sırasıyla şöyle sıralayabiliriz:


Birincisi: Kuzey Kürdistan, PKK'nın ilk silahlı mücadeleye başladığı gibi değil. Kapitalist gelişme hızlandı ve güçlendi. Köyler boşaldı. İşçi sınıfı nicel ve nitel olarak gelişti. Bir çok Kürt şehri sanayi kenti haline geldi ve giderekte yaygınlaşıyor. Gerilla kaynağı, topraksız ve yoksul Kürt köylüsü yok oldu. Ve bu nedenle de Kürt köylüsü, artık, gerillayı, insan kaynağı olarak besleyecek durumdan çıkmıştır.


İkincisi: PKK'nin gelişmesini ve bölgeye yerleşmesini sağlayan, ABD'nin Irak'ı işgal etmesi, öncesi hava saldırıları ve Saddam sonrası Irak içindeki gelişmeler, bugün ortadan kalkmış ve Irak hükümeti kısmen stabilize hale gelmiştir. Irak içindeki Kaos, PKK'nin bölgeye yerleşmesini ve güçlenmesini sağlayan etkenlerdi. Çünkü bölgede önemli bir Kürt nüfusu olduğu gibi, silahlanma ve etkinlik sağlamak içinde elverişli ortam sunuyordu. Bugün bu durum yoktur.


Üçüncüsü; Suriye'deki gelişmeler ve Rojava'nın kuruluşu PKK'yı bölgede ve uluslararası alanda güçlendiren önemli bir gelişmeydi. Ancak, Esad'ın devrilmesi ve yerine HTŞ'nin getirilmesi, Kürtler lehine gelişmeleri yavaşlattığı gibi, oldukça zorlaştırdı.


Dördüncüsü; Uluslararası durumlarda, özellikle de PKK'nin yararlandığı Güney ve Batı Kürdistan'da değişimler oldu. Güney Kürdistan'da bir federasyon var ve buradaki yönetimin Türk devletiyle ekonomik ve siyasi ilişkisi oldukça gelişkin olduğu gibi, Türk devletinin ondan fazla askeri üssü ve karakolları var. Yani, adı konulmamış bir işgal söz konusudur. Türk devletinin buralardan çıkması söz konusu olmadığı gibi, buralardaki askeri yapısını her geçen gün güçlendirmektedir.


Beşincisi: Güney Kürdistan Yönetimi (Barzaniler) PKK'nın Güney Kürdistan'da barınmasını istemiyor ve bu nedenle de sık sık çatışmalar gündeme geliyor. Aynı zamanda Irak hükümeti'de PKK'nın Irak sınırları içinde askeri faaliyet sürdürmesini istemiyor ve bu konuda Türk devletinin baskılarını kabul ederek, PKK'ye “Irak'ı terketmesi” yönünde baskı yapmaktadır.


Altıncısı: Türk devletinin Afrin'i ve Rojava'nın yarısını işgal etmesi ve buraları ilhak etmek amacıyla elinde tutması, Rojava üzerindeki baskısı, HTŞ üzerindeki etkisi, Kürt ulusal hareketinin etki alanını gerilettiği gibi, adeta varlık-yokluk sorunu haline getirmiştir. Ve Suriye'nin artık eski Suriye olmayıp, başta Türk, ABD ve İsrail emperyalistlerinin işgali ile parçalanmıştır. Ve gelinen aşamada, Rojava Kürt federasyonunun varlığını ABD'ye dayanarak yaşatmasının da koşulları ortadan kalkmıştır. Suriye'de şimdi ABD, Türkiye, İsrail, Fransa ve İngiltere vardır ve bu emperyalistlerin kendi çıkarları doğrultusunda Suriye'ye nüfuz etme planları vardır. Özellikle İran ve Rusya'nın bölgeden kovulması, Kürt ulusal hareketi aleyhine bir gelişme ve ortam yaratmıştır. Çünkü bu iki ülkenin varlığı, Batılı emperyalistler ile olan çelişkiler, Kürt ulusal hareketinin kendi lehine bu çelişkilerden yaralanmasının koşullarını da yaratmıştı.


Yedincisi: Gelinen aşamada PKK'nin güçlenmesini sağlayan silahlı mücadelesi değil, sivil örgütlenmesiydi. Yani, silahlı mücadele görevini yapmıştı. PKK'nın silahlı mücadele gövdesi küçüldükçe, sivil gövdesi, Türkiye ve Kürdistan'ın parçalarında ve uluslararası (özellikle Avrupa'da) alanda gelişti ve güçlendi. Diğer yandan PKK'nin ilişki kurmak istediği ya da ilişki geliştirmek istediği tüm burjuva çevreler, silahlı mücadelenin terk edilmesi konusunda baskı yapıyordu. Ayrıca, PKK'nin genel siyasal çizgisi de, devrimci bir silahlı mücadele yürüterek burjuva siyasal düzenini yıkmak değil, tersine, burjuva siyasal düzeni içinde ulusal haklarını kazanmak ve kapitalizmin reforme edilmesi hedefliydi. Öcalan'ın “konfederalizmi”nin sınırı, “kapitalist modernite” ye karşı çıkar gibi gözüksede, kapitalizmin sınırları içinde yer alıyordu.


Sekizincisi; PKK, artık Türkiye ve Kuzey Kürdistan sınırları içinde eskisi gibi silahlı faaliyet yürütemiyordu. Uzun yıllardır özellikle Kuzey Kürdistan'da yoktu. Ve gerilla kayıplarının %90'nından fazlasını Tük devletinin İHA, SİHA ve Hava güçleri karşısında veriyorlar. Yani, Türk devleti tüm hava sahalarını kontrol altına almış ve gerillaya yaşam hakkı vermiyor.


Dokuncusu: Türk devleti, PKK'nin askeri varlığını ve faaliyetini kısıtlamasına ve küçük bir bölgeye sıkıştırmasına karşın, tüm baskılara, tutuklamalara, kayyımlara ve yıldırmalara rağmen, PKK'nin legal alandaki mücadelesini ve varlığını durduramıyor. Bu durum bile, silahlı mücadelenin gereksizliğini ortaya koymaya yetiyor. Ayrıca belirtmek gerekiyor ki, Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarının tanınması, yani özgürce ayrılma hakkının tanınması, ancak ve ancak Türk işçi ve emekçilerin yoğun mücadelesi sonucu ve özellikle de, iki ulustan işçi sınıfının ortak mücadelesiyle bu haklar kazanılabilir. Gerisi, kitleleri, en az yüzyıllık aldatmanın devamı olarak kalır.


Onuncusu: Faşist Erdoğan rejimi, PKK'nin kendini fesh etmesi ve silahlı mücadeleyi bırakmasını, ülkenin demokratikleşmesi için değil, baskı ortamını ve kutuplaştırmayı daha fazla artırmak için yapacaktır. Özellikle Kürt işçi ve emekçilerini kendi safına çekmek için kullanmaya çalışacaktır. Türkiye'nin burjuva anlamda demokratikleşememesinin nedeni PKK değil, başta işçi sınıfının ekonomik ve demokratik hakları olmak üzere, tersine Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarının tanınmaması, zoraki asimilasyon ve Kürt ulusu üzerinde baskıcı ve yasakçı bir politikanın sürekli hale getirilmesindendir.


Onbirincisi: PKK'nin kendini fesh etmesiyle TC devletin'den Kürtlerin ulusal haklarını tanıyacağını” beklemek, aç kurttan kuzuyu yememesini bekleme hayalinden başkası değildir. Faşist Erdoğan rejimi, kendiliğinden gitmeyecek ve ülkede asgari oranda da olsa bir demokratikleşme olmayacaktır. Özellikle de Kürt ulusal hakları lehine bir gelişme olmayacaktır. Ancak bu, onuncu şıkda belirttiğim koşullarda olabilir.


Onikincisi: PKK, MLM bir hareket değil, ilerici-demokrat Kürt ulusal hareketiydi ve uluslararası proletaryanın dostuydu. Halende öyledir. Ancak, Kuzey Kürdistan'da Kürt burjuvazisi gelişmiş ve palazlanmıştır. Türk burjuvazisi ile içiçe geçmiş ve hatta bazı Kürt kökenli tekeller uluslararası tekel haline gelmiştir. Kuzey Kürdistan'da kapitalizmin gelişimi, Kürt burjuvazisinin Türk burjuvazisiyle içiçe geçmesi ve çıkarlarının ortaklaşması, PKK hareketinin silah bırakmasında rolü olmuştur. “Bin yıllık kardeşlik”, “Büyük Türkiye”, “Güçlü Türkiye” argümanları, Türk burjuvazisiyle içiçe geçen Kürt burjuvazisinin de isteğidir. Bu sermayenin çelişmeli kardeşliğidir. Sadece Kuzey Kürdistan değil, Güney Kürdistan'ı yönetenlerin kendileri de birer tekel haline geldiği gibi, uluslararası tekeller ve emperyalist devletlerle yakın ilişki içindedirler. ML düşünce temelinde hareket etmeyen bir ulusal hareketin tekelci burjuvazinin yanına kayma eğilimi daha güçlüdür.


Ve Sonuncusu: Türkiye ve Kürdistan işçi sınıfı ortaklaşa örgütlenerek ortaklaşa mücadele etmelidir. “Ulusal kardeşlik” burjuva bir slogan ve sahtedir. Ulusalcılığın kardeşliği olmaz. Ulusalcılık sermayenin koynunda büyür. Ama, sınıf kardeşliği, işçi sınıfı kardeşliği her şeyin üstündedir ve maddi bir temeli vardır. Kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kurma perspektifiyle hareket edildiğinde ve sosyalizm gerçekleştiğinde gerçek kurtuluş o zaman olacaktır. Gerisi, burjuvazi lehine küçük burjuva oyalamalarıdır. Unutmamak gerekir ki; Kuzey Kürdistan işçi ve emekçileri yüksek bir demokratik bilince sahiptir. Onu faşizme ve gericiliğe karşı demokratik hak ve özgürlüklerin elde edilmesi ve genişletilmesi için kullanmaya devam edecektir. 18.05.2025





1https://halilgundogan.blogspot.com/2025/05/ulusalc-kemalistlerin-lozan-ve-1924.html