TANRILARIN ZULMÜ
Yusuf Köse
Gerçek tanrılar yıkıldığında ruhani tanrılarda ölecektir.
7 Haziran genel
seçimleri nedeniyle saray sotarıları seçim meydanlarında “din” afyonuna daha
fazla sarılmaya başladılar. Bir ellerinde din kitabı, bir ellerinde ise kanlı
kılıç ile kitlelerin karşısına çıkıyorlar. Tanrının, kullarının uymasını istediği eza ve cefa kurallarını
ezilenlere veriyorlar, sefanın saltanatını ise kendisine alıyorlar. Buna karşı
gelenleri ise tanrının zulüm kılıcıyla boyunlarının vurulacağını ilan
ediyorlar. Tanrı kendileri, kullar ise işçi ve emekçiler oluyor.
Sınıflı toplumlardan beri, tanrı ve ezilenler
arasında hep sorun yaşanmıştır. Kapitalist toplumla bilikte ezilenler ile
tanrılar arasındaki çelişme daha da büyümüştür. Tanrı (sermaye sahipleri) daha
fazla sömürü, daha fazla kar, kendisine daha fazla boyun eğilmesini ve biat
edilmesini istemiştir. Ancak ne sömürüde
bir sınır olmuş ne de biat etmenin sonu gelmiştir. İşçi sınıfı, tanrının
zulmünden bir türlü kendini kurtaramamıştır.
Günümüzün
tanrıları ise burjuva sınıfıdır. Elinde kuran, incil, tevrat ya da başka din
kitaplarını ezilenlere karşı sallayanlar hiç eksik olmamıştır.
Sıkıştıklarında, ezilenler baş kaldırdığında, hemen tanrının kurallarını
hatırlatmışlar, uymadıkları zamanda onlara cehennemden cehenenem
beğendirmişlerdir. Ve ezilenlere uygulanan ezanın ise asla sınırı olmamış.
Sermaye büyüdükçe eziyet artmış ve sömürü katlanarak taşınmaz bir yük
olmuştur. Ancak günümüzün tanrıları sermaye sahipleri, yine de doymak nedir
bilmemişlerdir.
Sermayenin büyüme
isteğinin bir sınırı olmadığı için, ezilenler üzerinde uygulanan eziyetinde
bittiği bir sınır da olmamıştır.
Tanrı (sermaye),
hiç bir zaman azla yetinmemiş, işçiye, hep azla yetinmesini, ama daha fazla
tanrı için çalışmasını öğütlemiştir. Çile çektikçe daha fazla tanrıya yaklaşabileceğini
öğütlenen yoksullar ise, her çileden sonra çilelerin katlanarak büyüdüğünü
görmekten bitap düşerek, gerçekleri görmez olmuşlardır.
Burjuvazi, bu
dünyayı kendisine almış, olmayan öbür dünyanın cennetini ise yoksullara
vermiştir. Burjuvazinin işçi sınıfına verdiği tek şey bu olmuştur. Yaşamı üreten işçiler
olmasına karşın burjuvazi işçiyi en alt seviyede yaşamaya mahkum etmiş ve bunun
tanrının bir buyruğu olduğunu ise eklemekten geri kalmamıştır.
Bütün diktatörler
ve burjuvazinin siyasal temsilcileri, kitleleri uyutmak ve baskılamak için din
yalanına sarılmışlardır. Erdoğan elinde kuran, ağzında ise zulüm salyalarını
kitleler üzerine saçarken, diktatörlüğünü daha da pekiştirmekten, sermayesini
daha da büyütmekten başka bir düşüncesi olmamıştır. Tek istediği, kullarının
kendisine boyun eğmesidir. Kulları, yani, işçi ve emekçiler ona boyun eğdikçe,
onun zulüm saltanatı daha güçlenecek, sermayesi ise Wall Street’lerden Riyad'ın dinsel motifli ölüm çukurlu saraycıklarına kadar bir ahtabot gibi her yanı saracaktır. Çünkü o
tanrıdır, işçi sınıfı ise onun sermayesini büyüten bir üretim aracıdır.
Sınıflı toplumun
tanrıları, ezilenlere, çileli bir yaşam ve ölüm buyurmuş ve uygulamıştır.
Tanrıların, kendi aralarındaki egemenlik ve nüfuz alanı için savaştıklarını da
yine, işçileri ve emekçileri ölüm meydanlarına sürerek birbirlerine
kırdırmışlardır. Afganistan, Irak, Süriye, Yemen, Libya ve dünyanın daha bir
çok ülkesinde, tanrılar bir birleriyle tepişirken, ölenler emekçiler olmuştur.
Tanrının bütün
buyrukları; yasaklarla, çile çekmekle, biat etmekle, efendiye baş
kaldırmamakla, her kötü gününe şükretmekle, daha fazla çalışmakla, azla
yetinmesini bilmekle, nefsini tutmakla, bir yanağına tokat yiyince öbür
yanağını uzatmakla, zenginin malında gözünün olmamasıyla yüklüdür. Bütün
tanrılar, istisnasız bu buyruklarla ezilenlerin üstüne bir kabus gibi
çökmüştür.
Tanrı ve kutsal
kitaplar adına hareket edilen her yerde baskılar artarak sürmüş, sömürü, işçinin, yoksulun sırtında biriktikçe özgürlük ve yaşam alanını daralmıştır. Tanrı adı ve onun kutsal kitapları, kitleler üzerinde
keskin bir kılıç misali sallandıkça, yasaklamalar artmış, insanın insanca yaşamasının önü tıkanmıştır.
Burjuvaziye ve onun devletine daha fazla boyuğ eğilmesi sağlanmıştır. Tanrı
kitleler üzerinde bir zulüm sopası olarak gezdirildikçe, kadınlar üzerindeki
baskı artarak devam etmiştir.
Ruhani din
afyonuyla uyutulan işçi sınıfı ve emekçiler, gerçek tanrıların sömürü ve
baskılarını yaşamlarının her anında karşılarında bulmuştur. Bu, polis kurşunu,
mahkeme kapıları, hapishane hücreleri, asker katliamı, bürokrasi oyalaması, işyeri patronu ve devlet
olarak onun karşısına dikilmiştir.
İşçiler ve tüm yoksullar, tanrıların buyruğuna uyduğu sürece bunlardan kurtulamadığını da görür. Ellerini açıp göğe baktığında, tanrı yerine gökyüzü gerçeğini, yere bakınca ise tanrıların karanlık gerçek dünyasıyla gözgöze gelir.
İşçiler ve tüm yoksullar, tanrıların buyruğuna uyduğu sürece bunlardan kurtulamadığını da görür. Ellerini açıp göğe baktığında, tanrı yerine gökyüzü gerçeğini, yere bakınca ise tanrıların karanlık gerçek dünyasıyla gözgöze gelir.
Burjuvazinin
tanrısıyla, işçilerin ve tüm ezilenlerin tanrısı asla birbiriyle barışık
yaşamamıştır. Varoldukları günden beri keskin sınıf çatışmalarından
geçmişlerdir. Burjuvazinin tanrısı zulüm ve sömürü olurken, işçi ve emekçilerin
tanrısı sınırsız, sınıfsız ve insanın insanı sömürmediği bir gerçeklik özlemi
ve umudu olmuştur.
İşçi sınıfı ve
emekçiler, gerçek tanrının burjuvazi olduğunu, burjuvazinin yeryüzü cennetinde, kendisinin
ise yeryüzü cehenneminde yaşadığını anladığında, tanrıların zülmünden kendisini de
insanlığıda kurtaracaktır. 28.05.2015
***