Kürt
Halkı ve Kürt Ulusu
Yusuf KÖSE
Sol ve Marksist basında, son zamanlarda, “Kürt ulusu” yerine “Kürt halkı” kavramı daha çok kullanılır oldu.
Kürt ulusal hareketi de “Kürt halkı” kavramını kullanıyor ve verdiği
mücadelenin Kürt halkının mücadelesi olduğunu sıkça yineliyor. PKK’nın ve ona
bağlı örgütlerin bunu böyle dillendirmesi ve kullanması doğal. Bu, kendi
sınıfsal yapılarına uygun bir terminolojidir. Doğal ve elbette ki, doğru
olmayan, Marksistlerin ve özellikle de Kaypakkaya ekolundan gelen kesimlerin, Kürt
ulusal mücadelesi yerine “Kürt halkının mücadelesi”ni koymuş olmasıdır.
Ulusal mücadele ile halkların
mücadelesinin bir ve aynı olmadığı, ve burada, bunun geniş bir teorik açılımını
da yapmanın yeri olmadığı açıktır. Ulus kavramı ve onun mücadelesi ve talepleri
ile halkların ve daha öze inersek, işçi sınıfının mücadelesei bir ve aynı değildir.
Kesiştiği noktalar olabilir ve vardır da.
Ulus, kapitalizmin şafağı ile
birlikte ortaya çıkmış ve onunla birlikte de yok olacaktır. Kapitalizmin
gelişme sürecinde uluslaşma da hızlanmış ve her ulus ayrı devletini kurma
yoluna gitmiştir. Her ulusun burjuvazisi kendi pazarlarına hakim olma ve daha
geniş bir egemenlik elde etmek için ayrı devlet kurmayı amaçlamış ve bunun için
mücadele etmiştir. Emperyalizmin ortaya çıkışıyla da ezilen ulusal burjuvazi,
bu amaçlarından ve hedeflerinden vaz geçmemiştir. Proleter devrimlerin ortaya
çıkışı da ezilen ulusal burjuvaziyi, ayrı bir ulus devlet kurma amacından
vazgeçirememiş, ve o, en asgari ulusal haklarından en azami ulusal (devlet)
haklarını elde etmeyi hep hedeflemiştir.
“Çağımızda ulus-devlet modeli
ölmüştür” demek, emperyalist burjuvazinin egemenlik alanlarını genişletme
hedeflerini ve amaçlarını gizlemeye hizmet ettiği gibi, burjuvazinin sömürücü
sınıfsal karakterini de gizlemek anlamındadır. Emperyalist burjuvazinin,
“kürselleşme” argümanlarını öne çıkarıdığı bir on-onbeş yıl öncesinde, “uluslar
yok oluyor” yanılsamaları bir çok ilerici hareketi de etkilemişti. Oysa, olan
emperyalist burjuvazinin, işçi sınıfına ve ezilen halklara yönelik ideolojik
bir savaşının en geniş bir boyutunun dışa vurumuydu. İmralı süreciyle beraber
PKK lideri A. Öcalan’da bu teoriye sarıldı ve buradan hareketle “Marksı
aştığını” dahi ileri sürebildi. Oysa, bu teori, anarşist önderlerin 1800’lü yılların
ikinci yarısından sonra ileri sürdükleri küçük burjuva oportünist teorilerdi.
Bunlar, daha o zamanda, dünya proletaryasının büyük öğretmenleri tarafından red
ve mahkum edilmişti.
PKK önderliğinde yürütülen Kürt
ulusal mücadelesini, Kürt halkın mücadelesi olarak dillendirmek, bir çok açıdan
yanlıştır;
Birincisi, Kürt ulusal
mücadelesini görmezden gelmek, Kürt ulusal burjuvazisinin ulusal karakterini
reddetmek ve onun kendi pazarlarına egemen olma isteğinin olduğu gerçeğini
görememek demektir.
İkincisi; Kürt
ulusal burjuvazisinin sınıfsal karakterini Kürt işçi ve emekçilerinden gizlemeye
çalışmanın bir başka yöntemi ya da bilinçsizliğidir.
Üçüncüsü; ve bu, aynı zamanda, ezilen
ulus burjuvazisinin hedefleri ile ezilen halkın hedeflerini ve sınıf
çıkarlarını özdeşleştirmek anlamına gelir ki; bu, Kürt işçi ve emekçilerini
kendi burjuvazisi karşısında ideolojik ve siyasal olarak silahsızlandırmak
demektir.
Dördüncüsü ise, Kürt ulusal
mücadelesi yerine , “Kürt halkının mücadelesi” şeklinde sorunu ortaya koymak, ulusal
burjuvazinin ulusa talepleri olduğu gerçeğini görmezden gelmenin ya da
reddetmenin ince bir Türk şövenizmini de içermektedir.
PKK’nın yürüttüğü mücadeleye
Kürt işçi, köylü ve daha geniş anlamda Kürt emekçilerinin katılması, bu savaşın
ve hareketin ulusal karakterini değiştirmeye yetmez. Bütün ezilen ulus
mücadelelerinde o ulusun halkı aktif yer almış, ulusal burjuvazi önderliğinde
işçi ve köylüler savaşın temel gücü olmuşlardır. Ezilen ulus sorunu, esas olarak
bir köylü sorunu olmasına karşın, Kürdistan özgülünde, bu, özellikle son on yıl
içinde değişiklikler arz etmiştir. Kürt köylerinin zorla boşaltılması ve büyük
şehirlere sürülmesi, Kürt köylüsünü, başkalaştırarak ve de mülksüzleştirerek
şehir varoşlarında işçileştirmiştir. Bu nedenle de, bugün, PKK’nın gerilla gücü,
artık, daha çok Kürt köylerinden değil, daha çok Kürt şehir varoşlarındaki Kürt
işçi-işsiz kesimlerinden oluşmaktadır. Bu özgünlük, PKK’nın söylemlerinde de
değişikliklere yol açmıştır ve PKK daha fazla “halkçı” söylemleri dile
getirmeye başlamıştır. Ve elbette PKK saflarında sosyalizmi savunan kesimlerde
vardır. Bunların varlığının da bu söylemlerdeki etkisi olduğu görülmelidir.
Ulusal mücadele özünde
demokratik bir mücadeledir ve ulusal burjuvazinin istemleri de esas olarak
ulusal-demokratik istemler çerçevesindedir. Ulusal burjuvazi güçlendikçe, kendi
burjuva sınıfsal çıkarlarını sağlama almak için her türlü çabayı harcar ve bu
sınıfsal istemlerini daha açıktan dile getirir ve bunları bütün halkın istemleri olarak ileri sürer.
Bir ulusal hareket değerlendirilirken
onun programına bakmak gerekiyor. PKK’nın programında; “demokratik özerklik”, “demokratik
cumhuriyet”, “demokratik konfederalizm”, “ekolojik cumhuriyet” vb. gibi
adlandırmalarla bezeli olsa da, esas olarak Kürt ulusal burjuvazinin istemleri
dile getirilmektedir. Kürtçe üzerindeki, tüm yasak ve kısıtlamaların
kaldırılması, Kürt kimliğinin özgürleştirilmesi talebi, genelde tüm Kürt
halkının talebi olmasına karşın, Kürt ulusal burjuvazisi de bu istemleri öne
sürerek kendi sınıfsal çıkarlarını egemen kılmak isteyecektir ve olan da budur.
Kürt ulusal burjuvazisi, verdiği mücadelenin tüm Kürt halkının çıkarlarına
hizmet ettiğini öne sürecektir. Bu, onun, en belirgin sınıfsal karakteristiklerinden
biridir. Çünkü, ezilen ulus burjuvazisi ezilen ulus halkını bir bütün olarak
arkasına almadan savaşı kazanamaz, esas hedeflerine ulşamaz.
PKK’nın, Kürt işçi ve
emekiçilerine ulusal baskıyı kaldırma dışında her hangi başka bir vaadi; Kürt
işçi ve emekçileri üzerindeki sınıfsal baskı ve sömürünün kaldırılması hedefi
ve talebi de yoktur. Söylem yerindeyse, “zurnanın zırt” dediği yer de
burasıdır.
Durum bu kadar net olduğu
halde, “Kürt halkının onurlu mücadelesi”, “Kürt halkının kararlı mücadelesi”,
“Kürt halkının kurtuluş mücadelesi”, “Kürt halkı kendi kendini yönetmek
istiyor” vb. gibi Kürt emekçilerinden ezilen ulus burjuvazisinin niyetlerini
gizleyen argümanları ileri sürmek Marksist-Leninist-Maoist bir yöntem ve bakış açısı değildir.
Bu yaklaşım, tam da Kürt ulusal burjuvazisinin istediği bir durumdur.
Kürt ulusal hareketinin ulusal
demokratik haklarını desteklemek, Kürt ulusu üzerindeki baskılara karşı çıkmak
ve Kürt ulusunun kendi kaderini özgürce tayin etme hakkını savunmak ile “halkların
mücadelesi” bir birine karıştırılmamalıdır. “Halkların özgürlük” mücadelesi ile
“ulusların özgürlük” mücadelesi arasında nitel bir ayrım vardır. Bu ayrım
sınıfsaldır. Bu sınıfsal ayrım, burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki temel
sorunlardan biridir. Marksistler açısından bunun göz ardı edilecek bir yanı
olmamalıdır. Bu ayrım, burjuvazinin varlık nedeniyken, proletarya için ise ortadan
kaldırıma mücadelesinin nedenidir 23.09.2012***